Namık CEYHAN

Namık CEYHAN

TOPRAĞIN HAYIRLI MİSAFİRİ OLMAK

TOPRAĞIN HAYIRLI MİSAFİRİ OLMAK

Haziran ayının ilk haftasında “5 Haziran Dünya Çevre Günü” üçüncü haftasında “17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü” çeşitli etkinlikler yapıldı. Kamuoyunun gündemi o kadar seçim ve ekonomik konularla ile meşgul ki, çok da ses getirmeden geçti gitti.

Toplumda bir konuya dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak için düzenlenen bu günlerde ilgili kamu kurum ve kuruluş temsilcileri ile sivil toplum örgütleri ellerinden geleni yapsa da maalesef ne çevre ne de çölleşme ve kuraklık için ses getiren unutulmayacak bir etkinlik yapılmadı. Ya da ben ne duydum ne de okudum. İster istemez bu konuda nerede o eski günler diyorum.

Doksanlı yıllarda Sayın Çevre Bakanının katılımı ve sonraki yıllarda en üst düzey katılımlı çevre yürüyüşleri; çevre şenlikleri; piknikler; rahmetli Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in ve bakanların katıldığı Karapınar’daki Çölleşme ve Kuraklıkla mücadele günü etkinlikleri, iki binli yılların başında gerçekleştirilen üç gün süren Toprağa saygı yürüyüşleri, hep mazide bir hoş seda olarak kaldı.

Çevre hepimizin ortak geleceği, temiz hava solumak, temiz su içmek, sağlıklı gıdalarla beslenmek herkesin hakkı. Bu üç ana unsurun olabilmesi için ne lazım? Tabii ki verimli tarım toprakları. Toprak varsa hava var, su var, ekmek var, yiyecek var, hatta giyecek var. Yani toprak varsa hayat var.

Bunun yanı sıra; Yüce Allah (c.c) Kuran-ı Kerimde size “Ant olsun ki biz insanı, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. (Hicr suresi 26.ayet)” diye özümüzün toprak olduğunu söylemiyor mu? Neticede hepimiz topraktan geldik, yine toprağa geri döndürülmeyecek miyiz?

Peki, hem yaşam kaynağımız olan hem de dünyadaki ömrümüz tükendiğinde, ebediyete kadar bağrında cenneti hayal edip yaşayacağımız toprağın önemini biliyor muyuz? Ona yeterince değer veriyor muyuz?

Şöyle bir etrafınıza bakın, plansız kentleşme ve hızla artan sanayileşme adına meraların tarım topraklarının imara açılmasına, taş ve kum ocağı açma, çimento tesisi kurma, HES, GES, RES, maden arama ve işletme uğruna verimli tarım toprakları yok edilirken seyirci kalınmasına gönlünüz razı geliyor mu?

Her akşam televizyonlarda bağ ve bahçelerini, meralarını, kısaca yıllardır ekip diktikleri topraklarını savunmak için güvenlik güçlerinin önüne yatan yalvaran yakaran, ağlayan köylü kadınların, erkeklerin çabalarına, elleri böğründe geri çevrilmelerine hiç üzülmüyor musunuz?

İnsanoğlunun daha fazla para kazanma hırsı yüzünden maalesef ülkemizde hem toprağın hem de toprakla uğraşanların başı dertte. Aslında sadece ülkemizde değil tüm dünyanın pek çok ülkesinde toprağın başı dertte. Dünya’da her sene 6 milyon alan çölleşmektedir. Küresel iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği çevre sorunlardan olan kuraklık, erozyon, verimli tarım topraklarının yok edilmesi ve nihayet çölleşme ile toprağın başı dertte.

Dünya’da 800 milyonu aşkın insan, açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Her yıl 11 milyon insan açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor. En çok da çocuklar zarar görüyor. Dünya’da 149 milyon çocuk açlık nedeniyle büyüme geriliği yaşıyor. Gıda güvenliğinin tehlikeye girmesi gerçeği, açlık ve yoksulluk, sadece geri kalmış ülkeleri değil, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri de kara kara düşündürüyor.

Necmettin Halil ONAN üstadın şiirinde de dediği gibi: Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir!

Vatanın kalbi artık tekliyor, yarın keşke dememek için bugünden artık bir şeyler yapılması gerekiyor. Böyle giderse bırakın vefat edenleri gömeceğimiz toprak, yiyeceğimiz ekmeğin hammaddesi olan buğdayı ekecek toprak bulamayacağız. Sürdürülebilir çevre, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir yaşam için kutsal vatan topraklarının derdine çare olmalı onu gözümüz gibi koruyup kollamalıyız.

VATAN adı altında bayraklaşmış ulusal ve kutsal bir varlık olan topraklarımızı korumak adına, bir karış vatan toprağını düşmana vermemek uğruna, başta güvenlik güçlerimiz olmak üzere nasıl kan döküp, seve seve can veriyorsak; verimli tarım topraklarının korunması için de aynı çabayı göstermeliyiz. Topraklarımızı sele, yele ve ele kurban etmemeliyiz. Madem “Toprak Varsa, Hayat Var” diyoruz, henüz vaktimiz varken, lütfen, yaşarken topraklarımıza sahip çıkalım.

Elhamdülillah Müslümanım diyenler çok iyi bilir ki vakti saati geldiğinde hepimiz toprağın misafiri olacağız inşallah. Hak vaki olduğunda musalla taşında ya -er kişi-ya da -hatun kişi- olarak seslenecekler. Toprak nankör değildir. Kendisi için çalışanları sevgiyle bağrına basacaktır. Toprağın hayırlı bir misafiri olmak istiyorsak onun derdini dinlemek ve çare olmak zorundayız.

Hz. Mevlana’nın “Alçak Gönüllülükte Toprak Gibi Ol” sözündeki gerçeğe göre toprak, erkek, kadın, genç, yaşlı demeden, siyasi görüş, mevki, makam, mezhep ayrımı yapmadan herkesi bağrına kabul ettiğine göre, bizlerde toprağın hayırlı bir misafiri olabilmek için mutlaka onun derdini dinlemek ve çare olmak zorundayız, artık. Unutmamalıyız ki “Toprağını Hor Gören, Geleceğini Zor Görür” kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Namık CEYHAN Arşivi
SON YAZILAR